MMO Savunma sanayi sempozyumu

TMMOB adına Makina Mühendisleri Odası (MMO) yürütücülüğünde düzenlenen Savunma Sanayi Sempozyumu ve Sergisi 2022 bugün Kayseri’de Erciyes Kültür Merkezi’nde başladı. Çok sayıda kurum ve kuruluşun desteğiyle düzenlenen sempozyumun ana teması bu yıl “Akademik Gelişmeler Işığında Yerlileştirme Faaliyetleri” olarak belirlendi.

Üç gün sürecek olan ve 16 oturumda 64 bildirinin yayınlanacağı sempozyumun açılış konuşmaları MMO Başkanı Yunus Yener, MMO Kayseri Şube Başkanı Süleyman Varol, Milli Savunma Bakanlığı Teknik Hizmetler Genel Müdürü Tümgeneral Hüseyin Duman, Savunma Sanayi Başkan Yardımcısı Serdar Demirel, Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Memduh Büyükkılıç, MHP Kayseri Milletvekili İsmail Özdemir ve Kayseri Valisi Gökmen Çiçek tarafından yapıldı.

Savunma sanayi ve bu alanda yapılan çalışmalar teknoloji, üretim, ekonomik gelişme, ekonomiye katkı ile birlikte mühendislik gelişim içinde her geçen gün daha fazla önem kazanıyor. Makina Mühendisleri Odası Kayseri’de savunma sanayi ile ilgili olarak bir sempozyum düzenledi. Sempozyum süresincesunulan bildiriler ve düzenlenen oturumlar sanvunma sanayinin gelişmesini ortaya koyması ve gelişmelere yaptığı katkı ile dikkat çekti. Sempozyum ile ilgili MMO tarafından bir basın bülteni yayınlandı.

MMO Başkanı: Ülkemizin planlı kalkınma, sanayileşme süreçleri kesintiye uğradı

MMO Başkanı Yunus Yener, gerek sanayinin geneli, gerekse savunma sanayii ve bağlantılı konuların, on yıllardan bu yana mesleki vesilelerle gündemlerinde yer aldığına dikkat çekerek başladığı konuşmasında özetle şöyle konuştu: “Bilindiği üzere 1930’lu ve 1960’lı yıllardaki kalkınma, sanayileşme, planlama hamlelerinde yerli üretim ve mühendislik birincil öneme sahipti. Neoliberal politikalar ile serbestleştirme ve özelleştirmelerin devreye girmesi ve kamu yararı yaklaşımından uzaklaşılmasıyla birlikte ise, ülkemizin planlı kalkınma, sanayileşme süreçleri kesintiye uğramıştır. Yerli üretim gerilemiş ve üretim, uluslararası zincirlere bağlı fason üretime dönüşmüştür. Bütün sanayi sektörlerine girdiler sağlayan büyük sanayi işletmelerimiz olan kamu iktisadi kuruluşlarının özelleştirilmesiyle sanayisizleşme sürecine girilmiş, bu süreçte mühendislik de itibar kaybına uğratılmış ve liyakattan uzaklaşılmıştır.

Yerli üretim konusunun önemi ve dışa bağımlılığın yanlışlığı, Odamız ve TMMOB tarafından 1970’lerden bu yana on yıllardır, kamuoyunda ve ilgili çevrelerde ise özellikle son yıllarda dile getirilmektedir. Ancak yerli üretim derken, yabancı tekellerin tedarik zincirlerine bağlı olarak ülkemizde yapılan bir üretimi kastetmiyoruz. Üretilen ürünlerin araştırma ve geliştirme süreçlerine, tasarımından fikri mülkiyetine, patent haklarına ve satışına kadar tüm süreçlerinin sahibi olmak gerektiğine işaret ediyoruz. Yerli üretim ve yerlileşme derken, bu ana eksenler asla ihmal edilmemelidir. Sanayi ve savunma sanayii üzerinde dururken, üretimde bu ana halkaları mutlaka hakim kılmak gerekiyor. Yoksa kendimizi ve ülkemizi aldatmış oluruz.”

Savunma sanayii açık ve örtük ambargolarla karşı karşıyadır

MMO Başkanı Yener konuşmasını ambargo konusuna değinerek sürdürdü ve şunları söyledi: “Ülkelerin egemenlik hakları açısından, söz konusu ara malların tedarik edildiği ülkelerin devletleri ve o devletlerin çıkarlarına bağlı özel kuruluşların, bizim gibi ülkelerdeki üretimin nihai evresinden itibaren ürünlerin kullanım veya ihracatına kısıtlayıcı hatta yasaklayıcı yaptırımları da bulunmaktadır. Bu noktada 1960’lar ve 70’lerdeki Kıbrıs sorunundan, Ege Kıta Sahanlığı sorunundan, haşhaş üretimi konusundan bugünlere dek, emperyalizmin koyduğu ambargoları hatırlayabilir ve tam bağımsızlığın sağlanmasının, NATO üyeliğinin ve DTÖ(Dünya Ticaret Örgütü)’nün kısıtlayıcılıklarının ortadan kaldırılmasının önemine dek çok önemli ulusal, kamusal, toplumsal gerekliliklere ulaşabiliriz.

Türkiye sanayileşmesinde cam, demir-çelik, alüminyum gibi sektörlerde geçmişte örneğin Sovyetler Birliği’nden destek, teknoloji transferi mümkün olmuşken, savunma sanayii alanında NATO standartları/mevzuatına uygun olma şartı, askeri ve teknolojik bağımlılığı da getirmekte ve ambargolara da yol açmaktadır. Bilindiği üzere ambargolar şu anda da gündemdedir, savunma sanayii siyasi/hegemonik amaçlarla bugün de açık ve örtük ambargolarla karşı karşıyadır ve oldukça sıkıntılı süreçler yaşanmaktadır. 1964’te Kıbrıs sorunu ve ABD başkanının o ünlü mektubundan hareketle dile getirilen, “yeni bir dünya kurulur biz de orada yerimizi alırız” sözü doğru ve gerekli idi, ancak gereklerini yerine getirme açısından on yıllardan beri adım atılmadığı da bilinmektedir.”

Ülkemiz yetişmiş vasıflı insan gücünü kaybediyor

Ülkenin en önemli kaynağının yetişmiş vasıflı insan gücü olduğunu ancak bu konuda ülkemizde hoyratça davranıldığını vurgulayan Yener konuşmasına şöyle devam etti: “Bu vasıflı güç, kalkınmanın en temel unsurudur; tasarımın ve fikri mülkiyetin tek üreticisidir. Tasarımı, araştırmayı, geliştirmeyi, üretimi, bu vasıflı yetişmiş insan kaynağı gerçekleştirir. Fakat bu konuda, ne yazık ki ülkemizde “hoyratça” davranılmaktadır. Uygun ortamların sağlanması bir yana adam kayırmacılığın hakim olduğu, biatın öncelendiği, liyakata, bilgiye, deneyime değer verilmediği ve hukukun üstünlüğünün olmadığı bir yapıda bu hayati kaynağımızın ülkeden göçmesine sebep olunmaktadır. Kaybeden ülkemizdir.

ASELSAN, HAVELSAN, TUSAŞ gibi savunma sanayiinin büyük kuruluşlarının yüksek lisanslı, doktoralı mühendisleri ve teknik elemanlarının mobbing, baskı, kayırmacılık, usulsüzlüklere dayanamayarak yurtdışına göçmeleri söz konusudur. Aynı şekilde hangi kriterlere göre yapıldığı bilinmeyen kişisel güvenlik belgesi soruşturmaları da siyasi bir baskı unsuru olmaktadır. Bu sektördeki bilinen yolsuzluk ve usulsüzlüklerin sorgulanması ise “milli güvenlik” adına tabu haline getirilmektedir.”

MKE’nin anonim şirkete dönüştürülmesinden vazgeçilmelidir

MKE’nin anonim şirkete dönüştürülmesinden vazgeçilmesi gerektiğini söyleyen Yener, bu konu ile ilgili de özetle şöyle konuştu: “NATO’ya, ülke çıkarlarını düşünmeyen siyasilere, uluslararası lobilere rağmen ülkemizde bazı şeylerin gerçekleştirebildiğini, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu’nun(MKE/MKEK) kuruluş ve gelişiminden biliyoruz. Mühendislerin ve plancıların “idealist” çabaları ve ABD ambargoları ile makine ve kimya sanayiinin Türkiye’de daha ciddi ele alındığını, kamu kaynakları ile önemli bir aşamaya ulaşıldığını söylemek mümkündü.

Fakat Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki mühendisliğe dayalı uçak üretiminin bitirilmesi, demiryolu atılımlarının geriletilerek ithal yakıtlı karayolları ağına ağırlık verilmesi, Devrim arabalarının geliştirilmeden sona erdirilmesi, Anadol ile birlikte yerli üretimin bitmesi gibi ülkemiz ve sanayinin bütünü açısından yaşanan olumsuzluklar makine ve kimya sanayiinin kurumu MKE için de ufukta belirmiştir. Kurulduğu günden itibaren kalkınma planları ve yıllık programlar çerçevesinde, savunma ve sivil savunma ihtiyaçları doğrultusunda yaptığı üretimle Türkiye’nin en büyük ve en stratejik kamu yatırımlarından birisi olan MKE; NETAŞ, SÜMERBANK, TEK, PTT, TCDD ve daha birçok örnekte yapıldığı gibi, anonim şirkete dönüştürülerek ardından gelecek olan küçültme yöntemleriyle özelleştirilme sürecine sokulmuştur. Bu durumun devamı kurumsal kapasitenin parçalanması, alt-şirketleşme, taşeronlaşma ve kamu kaynak ve birikimlerinin yerli ve yabancı tekellere sunulması olacaktır ve bu yanlışlardan mutlaka dönülmesi gerekir.”

Dahilde İşleme Rejimi devreden çıkarılmalıdır

MMO Başkanı Yener konuşmasının son bölümünde ise özetle şöyle konuştu: “Bütün sorunların çözüm anahtarı; bağımsızlık/tam bağımsızlık, yerli üretimin mühendislik ve tasarımdan başlayarak hakim olması ve toplum yararına kamucu politikaların benimsenmesindedir. Ülke üretimini ara girdilerde dışa bağımlı hale getirerek morfin etkisiyle rekabet gücü sağlayan Dahilde İşleme Rejimi devreden çıkarılmalı, kamu yatırımlarının gerçekleştirilmesi ve yeniden düzenlenmesi gereken Yatırımları Teşvik Mekanizması ve Destekleri vasıtasıyla bilhassa ara malı üreten sektörlerin üretim potansiyeli artırılarak, üretimin ithalata bağımlılığı azaltılmalıdır. Kaynakların toplum yararına değerlendirildiği, bilimi ve teknolojiyi esas alan, Ar-Ge, inovasyon ve mühendisliğe ağırlık veren, devletin ekonomideki yönlendiriciliğini toplumsal yararla birleştirerek benimseyen, dış girdilere bağımlılığı en aza indirilmiş, sosyal hukuk devleti anlayışı temelinde istihdam odaklı planlı kalkınmayı öngören politikalar gerektiğini özellikle belirtmek istiyorum.”

Semyozyumun sonuç bildirisi, sempozyumun ardından kamuoyuna açıklanacak. Sempozyuma sunulan bildiriler de ilerleyen günlerde kitap olarak basılarak kamuoyunun kullanımına sunulacak.

Haber Alt Paylaş

Benzer yazılar